81 O günlerde çok büyük kalabalık olup, yiyecek bir şeyleri olmadığından İsa öğrencilerini yanına çağırarak onlara dedi:* 2 "Kalabalığa acıyorum, çünkü şimdi üç gündür benimle beraber bulunuyorlar ve yiyecek bir şeyleri yok; 3 Ve eğer onları aç olarak evlerine gönderirsem, yolda bayılacaklar; çünkü bazıları uzaktan geldiler." 4 Öğrencileri de O'na cevap verdiler: "Burada, çölde, bir kimse bunları ekmekle nereden doyurabilir?" 5 O da onlara, "Kaç ekmeğiniz var?" diye sordu. Ve onlar, "Yedi" dediler. 6 Yere oturmaları için kalabalığa emretti. Ve yedi ekmeği alıp teşekkür sunarak kırdı; ve önlerine koysunlar diye 7 Birkaç küçük balıkları da vardı; ve kutsayıp, bunları da önlerine koymalarını istedi. 8 Yediler ve doydular; ve artakalan parçalardan yedi sepet kaldırdılar. 9 Ve yiyenler dört bin kadar idiler. Ve onları salıverdi. 10 Ve öğrencileriyle birlikte hemen kayığa binip Dalmanuta taraflarına geldi. 11 Ferisiler de çıkıp O'nunla tartışmaya başladılar; O'nu deneyerek, kendisinden gökten bir belirti istediler. 12 Ve ruhunda derin inleyerek dedi:* "Neden bu kuşak bir belirti arıyor? Doğrusu size derim, bu kuşağa bir belirti verilmeyecektir." 13 Ve onları bırakıp yine kayığa binerek karşı yakaya gitti. 14 Ve öğrenciler ekmek almayı unuttular. Ve kayıkta yanlarında, bir ekmekten başka bir şeyleri yoktu. 15 O ise onlara emredip dedi: "Dikkat edin, Ferisilerin mayasından ve Hirodes'in mayasından sakının." 16 Onlar da birbirleriyle danışıp tartışarak, "Bu, bizim ekmeğimiz olmadığından dolayıdır" dediler. 17 Ve İsa bunu bilerek onlara dedi:* "Ekmeğiniz olmadığından dolayı niçin danışıp tartışıyorsunuz? Hâlâ farketmiyor ve anlamıyor musunuz? Hâlâ yüreğinizi sertleştiriyor musunuz? 18 Gözleriniz varken görmüyor musunuz? Kulaklarınız varken işitmiyor musunuz? Ve hatırlamıyor musunuz? 19 Beş ekmeği beş bin kişiye parçaladığım zaman, parçalardan kaç küfe dolusu kaldırdınız?" Onlar da kendisine, "On iki" dediler. 20 "Yedi ekmeği de dört bine parçaladığım zaman, parçalardan kaç küfe dolusu kaldırdınız?" Onlar da "Yedi" dediler. 21 O da onlara, "Nasıl oluyor da hâlâ anlamıyorsunuz?" dedi. 22 Ve O, Beytsayda'ya geldi;* O'na bir kör getirip, kendisine dokunsun diye O'na yalvardılar. 23 Ve körün elinden tutarak onu köyün dışına çıkardı; ve onun gözlerinin üzerine tükürüp ellerini onun üzerine koyarak, bir şey görüp görmediğini sordu. 24 O da yukarı bakıp, "İnsanlar görüyorum; çünkü onları yürüyen ağaçlar gibi görüyorum" dedi. 25 Ondan sonra ellerini yine onun gözleri üzerine koyup yukarı baktırdı; ve sağlığa kavuştu ve herşeyi berrakça gördü. 26 İsa da onu evine gönderip, "Ne köye gir, ne de köyde bunu kimseye söyle" dedi. 27 Ve İsa ile öğrencileri Filippi Kayseriyesi köylerine çıkıp gitti. Ve yolda öğrencilerine sorup onlara, "İnsanlar benim kim olduğumu söylüyorlar" dedi. 28 Onlar da, "Vaftizci Yuhanna; başkaları, İlya; ama başkaları, peygamberlerden biridir" diye yanıtladılar. 29 O da onlara dedi:* "Ya siz, ben kimim dersiniz?" Petruscevap verip O'na, "Sen Mesih'sin" dedi. 30 O da kendisi hakkında kimseye söylemesinler diye onlara sıkıca emir verdi. 31 Ve İnsanoğlu'nun çok şeyler çekmesi, ihtiyarlar, başkâhinler ve yazıcılar tarafından reddolunması, öldürülmesi ve üç gün sonra dirilmesi gerektiğini, onlara öğretmeye başladı. 32 Ve bu sözü açıkça söylüyordu. Petrus da O'nu bir yana alıp azarlamaya başladı. 33 Ama O dönüp öğrencilerine bakarak, Petrus'u azarladı: "Arkama çekil, Şeytan! Çünkü sen Tanrı'nın şeylerini değil, ama insan şeylerini düşünüyorsun" dedi. 34 Ve kalabalığı öğrencileriyle birlikte yanına çağırıp onlara dedi: "Her kim ardımdan gelmek isterse, kendini inkâr etsin ve çarmıhını yüklenip beni izlesin. 35 Çünkü her kim canını kurtarmak isterse onu kaybedecektir; ama kim benim ve İncil'in uğruna canını kaybederse, onu kurtaracaktır. 36 Çünkü bir insan, bütün dünyayı kazanıp da kendi canını kayberderse ne kâr eder? 37 Ya da insan, kendi canına karşılık olarak ne verebilir? 38 Çünkü her kim, bu zina işleyici ve günahkâr kuşak içinde benden ve sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da Babasının yüceliğinde, kutsal meleklerle birlikte geldiği zaman, ondan utanacaktır." İncil — Bünyamin Candemir